Enbiya Suresinin 89 Ayeti Ne Anlatiyor mobilask.com.tr
Enbiya suresinin 89. ayetinde şöyle buyrulur:
وَزَكَرِيَّٓا اِذْ نَادٰى رَبَّهُ رَبِّ لَا تَذَرْن۪ي فَرْدًا وَاَنْتَ خَيْرُ الْوَارِث۪ينَۚ
“Rabbim! Geride kalanların en hayırlısı sensin, yine de sen beni yalnız (çocuksuz) bırakma!” (Enbiya, 21/89)
İlerlemiş yaşına rağmen çocuğu olmayan Hz. Zekeriyya -aleyhisselâm-, kendisine bir çocuk ihsan etmesi için gönlünü açarak Rabbine yönelmişti. Zekeriyya -aleyhisselâm-, yegâne dostun ve sığınılacak merciin Allah olduğunu biliyor ve bunu dillendiriyordu. Ayrıca insanî duygularla bir de çocuk sahibi olmayı istemişti. Onun çocuk sahibi olma talebi çoklukla övünmek için değil, neslinden Allah’a kulluk eden kişilerin olması ve dini tebliğ etmeleri içindir. Nitekim Hz. Zekeriyya -aleyhisselâm-’ın bu duası da kabul edilmiş ve kendisine hayırlı bir evlat olarak Hz. Yahya -aleyhisselâm- lütfedilmiştir.
Zekeriyya -aleyhisselâm-: Kur’an’da adı geçen ve İsrailoğullarına gönderilen bir peygamberdir.
Vâris: Ölenin ardından geride kalan ve onun malını mülk edinmeye hak kazanan kimse; kâinatın gerçek sahibi olan ve varlığının sonu bulunmayan Allah.
Kaynak: Diyanet, Kur’an-ı Kerim’den Serlevha Ayetler
Hz. Zekeriya -aleyhisselâm-, iyice yaşlanıp saçı başı ağarınca, akrabalarının manevî durumlarını da beğenmediğinden, Cenâb-ı Hak’tan kendisine yoldaş olacak, din ve dünya işlerinde kendisine yardım edecek, öldüğünde de yerine geçecek bir oğul ihsan etmesini istemişti. (bk. Âl-i İmrân 3/37-41; Meryem 19/1-11) Fakat burada o, yine Mevlâsı’nın iradesine teslim olup işi ona havale ederek: “Vârislerin en hayırlısı sensin!” (Enbiyâ 21/89) demiştir. Yani her şeyin fani olduğunu, kendisine bir evlat bağışlasa da onun da bir gün öleceğini ve neticede her şeyin Allah’a kalacağını, dolayısıyla vârisi olacak birini kendine lütfetmese de Rabbinin kendine kafî geleceğini ifade etmek istemiştir. Allah Teâlâ ise yaşlı olmasına rağmen hanımını doğuma elverişli hale getirmiş ve ona Yahyâ (a.s.)’ı lütfetmiştir.
Burada, umûmi mânada sûrede ismi yâd edilen peygamberlerin, husûsi mânada da Zekeriyâ -aleyhisselâm-’ın aile efradının üç mühim kulluk husûsiyetlerine dikkat çekilir:
› Onlar hayırlı işlerde yarışırlardı. Allah’a taat bu hayırlı işlerin başında gelir. Onlarda Allah’ın emirlerine itaat, yasaklarından kaçınma ve insanların hayrına olan işleri yapma hususunda pek büyük bir arzu ve iştiyak vardı.
Nitekim Mâruf-ı Kerhî -kuddise sirruhu-, Hak dostu âriflerin iç âlemlerinin temizliği ve amellerinin güzelliğini şöyle anlatır:
“Âriflerin kalbinde dünya sevgisi yoktur. Öyle bir sevgi kalsaydı onlar hayır işleri yapmaya güç yetiremezlerdi. Hakka taat kılamazlardı. Onların kalbinde zerre kadar dünya sevgisi olsaydı, tek secdeleri dahî sıhhatli olmazdı.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 236)
› Rahmet, mağfiret ve cennetini umarak; azabından ve gazabından korkarak, ümitle korku dengesi içinde Allah’a devamlı dua ve niyâz halinde idiler.
› Cenâb-ı Hakk’a karşı büyük bir huşû, korku ve saygı içinde bulunuyorlardı. Huşû, kalpte iyice kökleşmiş korku demektir. Huşû duyan kişi, günahtan korktuğu için, yaptığı işlere, her türlü hal ve hareketlerine dikkat eder.
Benzer Konu Başlıklarımızı Okumaya Ne Dersiniz ?
İlk yorum yazan siz olun.